Bassano
del Grappa
Hani bir yere ilk gittiğinizde o ilk hissettiğiniz duygu vardır. Şehrin size hissettirdikleri, yani ilk izlenimler, işte o ilk izlenimlerdir üzerinden uzun zaman geçtikten sonra bile o şehirle ilgili ilk aklınıza gelenler. Kimileri için Venedik gerçek olamayacak kadar masalsıdır, Roma hayat doludur, İstanbul dünyanın merkezidir. Zürih gri, Viyana soğuk, Paris romantik, Milano ise modanın başkentidir. Nedense hep büyük şehirlerden konuşuruz. Onları över, onların içinde kendimizi hayal ederiz. Büyük olan her şeye sonsuz hayranlığımız vardır. Heybet şehre yakışır ve biz de o heybetin içinde kendimizi daha büyük daha önemli hissederiz. Diğerleri bizim için hep “küçük şehir insanı” olur. Sanki eksik, sanki yetersizdir, sanki hayatı bizim gibi bütünüyle yaşayamaz gibidir. Öyle ya Bassano gibi nüfusu 45.000’e varmayan bir minik kasabada insan aradığı neyi bulabilir ki?
Bir
şehirden beklentimiz nedir?
Benim
aradığım şey, baktığım zaman yüzümde gülümseme ile karışık
bir hayranlığa neden olan güzellik ve sadeliktir. Bunu da
İtalya'nın birçok küçük şehrinde buldum. Düşünsenize
karmaşa yok, korna sesleri ve bitmeyen trafik yok. İşten çıkıp
eve gitmek için yirmi dakikadan fazla zaman harcamanız gerekmiyor.
Meydanlarında kurulan pazarlarından aldığınız sebzeniz kendi
topraklarınızda güvendiğiniz bildiğiniz insanlar tarafından
yetiştirilmiş. Gece ya da gündüz kadın olarak tek başınıza
yürüdüğünüzde kendinizi güvende hissediyorsunuz. Müzeler,
tiyatro, opera ve sinema salonlarınız, kitapçılarınız ve
birbirinden tatlı kafeleri, harika lezzetler sunan restoranları
var. Bütün bunları küçücük Bassano'da bulabiliyorsunuz. Bu
insanların burada neden huzur içerisinde ve upuzun bir ömür
sürdüklerini anlamak hiç de zor değil, öyle değil mi?
Hadi
o halde en azından gidip orayı keşfedelim ve bu masalın bir
günlüğüne de olsa baş kahramanı olalım.
Bassano
del Grappa'ya gidiyoruz.
Nasıl
gidilir?
Yola çıkmadan önce http://www.trenitalia.it/ adresinden tren hareket saatlerini kontrol edebilir hatta biletinizi günler öncesinden de satın alabilirsiniz. R harfiyle gösterilen “Regionale” yani bölgesel trenlerin biletlerinde koltuk numarasız biletinizi 3 ay içerisinde kullanmak üzere satın alabilirsiniz. Bu arada trene binmeden önce biletinizi küçük yeşil makinelerde onaylatmanız gerekiyor. Aksi halde hareket halindeki trende yapılan kontrol esnasında yüksek para cezası ödemek zorunda kalabilirsiniz.
İtalya’nın
kuzeyinde bilhassa Veneto bölgesinde tren yolculuğu yapmak oldukça
keyiflidir. Trenler genellikle konforlu ve sefer sayıları da gayet
yeterlidir. Venedik-Bassano arasında yolculuk eden çok turist
bulamazsınız. Bu yolculuk sizi psikolojik olarak da gerçek bir
İtalyan bölgesine gitmek üzere hazırlayacaktır. Bassano del
Grappa Veneto bölgesinde Vicenza içinde yer alan bir şehirdir.
Tarihi, doğası, temizliği ve zenginliği ile ün sanmış,
sonbahar ve kış aylarında oldukça yağışlı olan bu şehre
güzel bir bahar ya da yaz günü gitmekte fayda var.
Güzellik
ve şehir
Çok,
ama çok güzel bir şehre yolunuz düştü mü hiç? Alplerin
eteklerinde, berrak bir ırmağın tam ortasından geçtiği, yüksek
Rönesans'ın ruh verdiği, sade mimarisi, gösterişli meydanları,
minik butikleri olan, büyük mimarlara ilham olan, antik
duvarlarının hala çepeçevre sardığı, Alp dağlarındaki
askerlerin ruhlarının rüzgara ve şarkılara karıştığı,
Ernest Hemingway'e Silahlara Veda kitabını yazdıran bir şehre?
Benim düştü. Bir gün sabah erkenden Venedik'ten kalkan bir trene
bindim ve kendimi Bassano del Grappa’da buldum. Yerlilerinin hala
“Bassan” dediği şehir, II. Dünya Savaşı'nın ardından Monte
Grappa Dağında hayatını kaybeden askerlerin anısına, elbette
yoğun milliyetçilik hislerinin de ağır basmasıyla Grappa'yı da
adının yanına almış ve Bassano del Grappa olmuş.
Bassano
del Grappa nerede?
Bassano
del Grappa Kuzey İtalya’da Veneto’da, Vicenza şehrine bağlı
küçük bir şehirdir.
Vicenza’da Bassano del Grappa
Venedik’ten
sabah kalkan 07.27 treni ile 50 dakikalık bir yolculuğun ardından
kuzeyin küçük, şirin, temiz ve de zenginliğiyle meşhur bölgesi
Bassano del Grappa’ya ulaştım. Bassano benim İtalya'da kendimi
en çok evimde hissettiğim ikinci şehir. Venedik'e olan aşkım hiç
bitmeyecek olsa da yaşlandığımda kendimi bulmak istediğim tek
yer burası diyebilirim.
Bassano
mesafe olarak Venedik’e çok yakın olmasına rağmen biliyorum ki
henüz Türk turistlerin ilgi ve bilgi alanına girebilmiş bir bölge
değil. Burayı daha çok Alman, Fransız, Avusturyalı ve Amerikalı
turistlerin gezdiklerini görüyorum. Biz hala klasik güzergah olan
Venedik, Verona-Garda, Floransa, Toskana'da Siena, San Gimignano ve
Pisa ardından Roma ve son olarak Napoli-Pompei ile yetiniyoruz. Ben
gerçek gezginlere henüz orijinalliğini koruyan minik şehirleri ve
gerçek İtalya'yı keşfetmelerini öneriyorum.
Bassano
nerede?
Bassano
del Grappa, İtalya'nın kuzey-doğusunda "Veneto on-Alpler",
"Asiago yaylası" ve "Monte Grappa Dağı"
eteklerinde bulunuyor. Venedik lagününe kadar uzanan ve hızlı
akan debisiyle Venedik'in kurulumunda gereksinim duyulan suya
dayanaklı kütüklerin dahi taşınabildiği ünlü Brenta Nehri
şehrin tam ortasından geçiyor. Ünlü mimar Andrea Palladio
tarafından tasarlanan ve bugün dahi şehrin sembolü kabul edilen
tarihi tahta köprü “Ponte degli Alpini” işte bu Brenta
Nehri'nin üzerinde şehrin iki yakasını birleştiriyor. Alpini
köprüsü sahip olduğu eşsiz manzaradan dolayı dünyaca ünlü ve
yine dünyanın en güzel köprülerinden biri kabul ediliyor. Ne
yazık ki şehir II. Dünya Savaşı sırasında Avusturya işgali
altında kalınca çatışmalar sırasında bu köprü de havaya
uçuruluyor. Ancak Bassanolular savaşın ardından yaralarını
sarmak için öncelikle bu çok kıymet verdikleri köprülerini
aslına uygun olarak yeniden inşa ediyorlar. Palladio'nun Antik
Yunan mimarisinden miras aldığı sütunlu yapılar köprünün iki
başında mermerden bir gövde oluşturuyor. Köprü kısmı ise
tamamen tahtadan oluşuyor. Alpini köprüsü son yıllarda ciddi
hasar görmeye başlayınca Bassanolular köprülerinin restorasyonu
için İtalya hükümetinden talepte bulundular; ancak ülkede genel
anlamda yaşanan maddi krizden dolayı hükümet desteği
alamayacaklarını anlayınca bizzat Bassanoluların kendi
imkanlarıyla köprü restorasyona alındı.
Bir şehri neden seversiniz?
Ben
bir şehrin öncelikle ruhunu severim. Ruh güzelliği, şehrin
insanlarında, onların gülümsemelerinde, bütün gün
meydanlarında gezerken sizin üzerinizde bıraktığı enerji ve
kalp ritminizi düzenleyen huzuru ile hissedilir. Bassano,
Bassanoluların ince ruhuyla daha da güzeldir.
Bassano'nun
bir de Grappa'sı var!
Grappa
Dağı'ndan adını alan Bassano'nun bir de dünyaca ünlü alkollü
bir içkisi var: Grappa. Şehrin içerisinde bir iki tane antik
grappa üretim merkezi hala bulunuyor. Oraları gezip grappa
içkisinin nasıl yapıldığını öğrenebilirsiniz. Ben bu işin
uzmanı değilim, ama Bassanoluların şarap yapımında kullanılan
üzümün geriye kalanından bu likörü ürettiklerini biliyorum.
Bir de o kadar yaratıcılar ki grappayı her türlü damak tadına
uygun olarak farklı aromalarla zenginleştirmişler. Elbette en
klasiği en orijinali olan beyaz grappa ve benim de damak tadıma en
güzel gelen o olmuştu. Bassano'ya gidecekler mutlaka Ponte degli
Alpini üzerinde bulunan “Nardini” adlı bara uğramalılar. Bir
kere yer yüzünde içebileceğiniz en güzel grappalar orada
bulunuyor ve daha da güzeli “mezzo mezzo” adını verdikleri
grappa karışımı kokteyli de orada içebiliyorsunuz. Barın
dekorasyonunu gördüğünüz zaman bu İtalyanların bir şeylerin
tıpkı bir zamanlar nasılsa hala öyle kalması gerektiğine olan
inançlarını hemen fark edeceksiniz. İçine girdiğiniz her mekan
size sanki 1200'lerden günümüze kadar gelen yolculuğunu anlatır
gibi tarihe tanıklık etmiştir ve hep orada kalmıştır.
Via Angarani / Ankaralıların yolu
Bassano'da
karşıma çıkan en güzel sürpriz bu ilginç ismiyle şehrin en
önemli caddelerinden birinin adı oldu. Davide bana şehrin
hikayesini uzun uzun anlattığında bu yoldan da bahsetmişti.
Angaraniler eski çapa yapanlarmış. Hani şu gemilerin çapaları
var ya. Bu çapanı İtalyancadaki adı “ancora” yani bizdeki
söylenişi ile Ancora, Bassano diyalektinde ise söylenişi “Angara”
oluyor. Kim bilir belki de bu Angarani'lerin yolu bir zamanlar
Ankara'ya kadar düşmüştü ve Ankara'da bir zamanlar bir deniz
vardı ve Bassanolular çapalarıyla oralara kadar geliyor yerleşmişler
ve şehre de adını vermişlerdi. Hikaye bu, benim hikayem kendi
hikayemin tanrıçası olabilirim. Bırakın da istediğim öyküyü
yazayım, hemen gülmeye başlamayın.
Bassano'da
neler var?
Her
şeyden daha çok sembolik olarak bahsettik. Biraz da maddeye
dokunalım öyle değil mi? Diyelim ki şehre vardınız peki ya
sonrası?
Öncelikle
şehrin birbirinden güzel meydanlarını gezmeli ve şehrin ilk
kuruluşundan, Venedik yönetimi altına girdiği, Napolyon'u
konakladığı, savaşlarla sarsıldığı ve yeniden toparlandığı
bütün süreçlere tanıklık etmelisiniz. Ardından Duomo'sundan
başlayıp bütün önemli kiliselerini ziyaret etmeli, müzelerini
gezmeli ve son olarak şehrin güzelliğine güzellik katan
villalarını ziyaret etmelisiniz. Sonra gidin güzel bir yerde
canınız ne istiyorsa onu yiyin; çünkü Bassano'da lezzetsiz bir
şey bulamazsınız ve hala vaktiniz kalırsa köprüden aşağı
inip Brenta Irmağı'nı solunuza, ormanı sağınıza alacak şekilde
yaklaşık üç saatlik bir yürüyüş ile doğa yürüyüşü yapıp
nasıl olur da bir dakika içerisinde şehirden çıkıp kendinizi
orada bulabildiğinize şaşabilirsiniz.
Meydanlar
Piazza Garibaldi
Piazza Terraglio
Piazzotto Monte Vecchio
Piazzale Cadorna
Piazzale Trento
Piazzale Generale Giardino
Piazzetta Angarano
Piazzetta Zaine
Piazzetta Alfeo Guadagnin
Mimari
Yapılar
Villa Angarano Bianchi Michiel. Andrea Palladio mimarisi ve Palladio'nun meşhur kitabı “ Quattro Libri dell'Architettura yani “Mimarinin Dört Kitabıénda da bu evin projesi bulunmaktadır. Brenta Irmağı'na oldukça yakın bir noktada bulunur ve villannı orta kısmının mimari da 1600'lerin ünlü mimaro olan Baldassare Longhena'dır.
Villa Rezzonico Borella XVII-XVIII yüzyıllar, kubbesi, parkı ve bahçesiyle. Çok önemli mimarlar çalışmış bu villanın projelendirilmesi için Baldassare Longhena e Giorgio Massari, ve heykellerin olduğu kısımda ise Antonio Canova ve Abbondio Stanzio çalışmışlar.
Villa Ca' Erizzo Luca, 1400'lerden kalmadır. Bassano'nun belki de en güzel villası diyebilirim. II. Dünya Savaşı sırasında John Howard Lawson, John Dos Passos ve Ernest Hemingway'i misafir etmiştir.
Çok güzel..
YanıtlaSil