Vivo in una citta' fantastica con i cani e gatti! / Fantastik bir şehirde kediler ve köpeklerle birlikte yaşıyorum!
Venedik'te hiç sahipsiz canlı yok!
Venedik’e ilk geldiğim günlerde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de yaşlısı genci hemen hemen herkesin beraberinde bir köpekle yürümesi olmuştu. Bu kadar minicik bir şehirde bu kadar köpek ve pencere kenarlarına tünemiş ev kedileri görmek, üstelik tek bir sokak hayvanının bulunmadığı bir şehirde yani Venedik'te. Evet, burada gerçekten tek bir sokak hayvanı bile yok. Bir köpek kaybolduğunda ya da başkaları tarafından bulunduğunda mutlaka her bölgede kayıp ilanları görüyorsunuz. Kimse bir gece için bile bir canlıyı bir başına bırakmıyor.
Sosyal hayatın içinde hayvanlar
Venedik'te köpeklerle vaporettolarda otobüslerde de seyahat edilebiliyor. Venedikliler gündelik hayatlarında bilhassa köpeklere çok alışıklar. Fakat köpek beslemenin belli kuralları olduğunu unutanlar hiç de öyle az değil. Malum Venedik sokakları çok da öyle hayvanlar için müsait ortamlar değil. Zira yeterli toprak alan mevcut değil. Bu nedenle köpeğini alıp gezmeye gidenlerin ellerinde sıklıkla minik plastik poşetler ve plastik eldivenler bulunuyor. Böylece köpekleri tuvaletini yaptığı zaman sahibi eldiveni eline takıyor ve köpeğin tuvaletini plastik poşete atıyor. Fakat bununla birlikte duyarlılığını sadece hayvan sevmek seviyesinde tutup çevreyi kirletmemek noktasında her hangi bir endişe taşımayanlar da az değil. Bu çevre duyarsızları nedeniyle Venedik sokakları –bilhassa yazın- kokudan geçilmiyor. Kanalların da yaz mevsiminde çok iç açıcı bir kokuya sahip olmadığı zaten bilinen bir gerçek. Böylece daha da çekilmez, üstelik de nahoş bir görüntü ortaya çıkıyor. Neyse ki bu Venedik gerçeği ile çok önce yüzleştiğim için dışarı çıktığım andan itibaren başım önümde geçtiğim yollara dikkat ederek, yanlış bir şeye basmamaya özen göstererek yürüyorum. Venedikliler de tıpkı benim gibi yapıyorlar. Hepimiz başımız önümüzde bizi bekleyen kötü sürprizlere denk gelmemeye özen göstererek yolumuza gidiyoruz. Bu Venedik gerçeğinin bilincinde olmayan turistler ise yol boyu gülümsememe neden oluyor. Zira bu kötü sürprize en çok onlar maruz kalıyorlar.
Vaporetto'da olay çıkaran köpekler
Bütün bunlara rağmen Venedikliler gerçekten de köpekleri çok seviyorlar. İlk geldiğim günlerden bir günde vapuretto ile okula giderken yaşadığım hadiseyi hiç unutmuyorum. 50 yaşlarında bir bayan benden iki durak sonra iki köpeğiyle vaporettoya bindi. Fakat köpekler insan kalabalığı karşısında bir anda havlamaya başladılar. Köpeklerin sahibi hanımefendi gayet sakin bir şekilde onları sakinleştirmeye çalışıyor; fakat köpekler hiç oralı olmuyorlardı. İki üç durak boyunca köpeklerin havlamaları hiç kesilmedi. Bense o süre boyunca her an bir tartışma çıkacağını, iki köpeğiyle vaporettoya binen hanımefendiye yolcuların demediklerini bırakmayacaklarını düşünüyordum. Bir yandan da sinirlenmeye başlamış ve sussunlar artık dayanılır gibi değil diye içimden söyleniyordum. Fakat yolcular düşündüğümün aksi yönünde bir davranış sergileyip beni gayet de utandırdılar. Genç yaşlı herkes köpekleri sakinleştirmek için elinden geleni yapmaya başladı. Bense aklımdan geçenlerden dolayı mahcup “ay canım ne de sevimlisiniz” diye köpeklere güler yüzle bakıp kendimce af diledim. Fakat bir yandan da böyle bir hadisenin Türkiye’de her hangi bir şehirde bir otobüste ya da başka bir ulaşım aracında meydana geldiğini hayal ettim. Muhtemelen bu hanımefendi öyle bir durumda bu derece sükunetini koruyamazdı. Muhtemelen de önce şoförün ve ardından da yolcuların hiddetiyle kendisini ve sevimli köpeklerini kapı dışarı edilmiş bulurdu.
Fark edilmiş duyarsızlık
Burada beni esas düşündüren şey kendim de dahil olmak üzere, başka canlıların yaşama hakkına ne derece saygı gösteriyoruz? sorusu oldu. Daha doğrusu başka hayatlara ne derece yer açıyoruz? Belli ki kendi hayatımızın çok da içinde istemiyoruz onları. Varlıklarına tahammül edemiyoruz ve sosyal hayatın hep dışına itiyoruz. Oysa evde kedi yada kopek beslemek değil hayvan sever olmak. En azından Venedik’te köpekler neredeyse sosyal hayatın bir parçası durumunda. Sadece toplu taşım araçlarında değil, marketlerde, mağazalarda, dükkanlarda, meydanlarda vs her yerde köpekleri görebiliyorsunuz. Burada dükkanlarına –et ürünleri sattıkları için- köpek girmesini uygun bulmayan dükkan sahipleri vitrinlerine sevimli bir köpek resmi asıyorlar. Altında ise şu yazı var:
“Io non posso entrare dentro.” (Ben içeriye giremem.)
Yasak kelimesi geçmeyen ve köpeğin ağzından yazılmış bu kibar uyarı da doğrusu yüksek hassasiyet noktasını fark etmenize yol açıyor.
Bir gülümseyin yeter!
Venedik'in bu sevimli üyeleri ile yaşamaya artık çok alıştım. Mümkün olduğunca onları tedirgin etmeden bazen gözlerimle bazen de yanlarına giderek sevgimi sunuyor ve onlardan da aynı şekilde karşılık buluyorum. Bu beni çok daha insancıl bir hale getiriyor. Bu sayede gördüğüm her bebeğe de gülümsüyorum. Yaşlı insanlara köprü başlarında yardım ediyorum. Her köşe başında fotoğraf çeken turistlerin ölümsüzleştirdikleri anlarına saygı duyup o kareden kaçmak için yolumu uzatıyorum. Yolunu kaybedenlere yol tarif ediyorum. Bendeki bu değişim elbette bu büyülü şehrin üzerime serpiştirdiği merhamet tohumları olmalı. Böylesi bir değişimi hepinize dilerim. Sadece ama sadece bir başka canlı varlığa gülümseyerek yaklaşmanın gücünü ve size nasıl güzel geri dönüşler yaptığını görmek için zamanınızı ayırın.
Bir gülümseyin yeter! Ne güzel anlatmışsınız.Darısı bizim insanlarımıza...
YanıtlaSil