Yurtdışı
deneyimleri
İtalya’nın
birçok şehrinde sıklıkla misafirlerimi gezdiriyorum. Büyük bir
hevesle geliyorlar ve İtalya’da bulunma hali kesinlikle onlara çok
iyi geliyor. Ancak çoğu zaman eksik bilgi ve ilgi azlığı
nedeniyle almaları gerekenden çok azı ile yetinip evlerine geri
dönüyorlar. Benim için elbette bu durum hayal kırıklığı ile
karışık bir endişe de yaratıyor. Çünkü gezdikleri bölge ile
ilgilenmekten çok o bölgede bulunduklarını başkalarına bir an
önce sosyal medya hesaplarından göstermek istiyorlar. Dolayısıyla
o andan uzaklaşıp çevrelerindeki güzelliklerden de farkında
olmadan mahrum kalıyorlar. Ben paylaşmayın demiyorum genellikle
tek dediğim şey şu oluyor: Oksijen maskesini önce kendinize takın
sonra başkalarına.
Günümüz
dünyasının teknolojik sorunlarını bir tarafa bırakırsak eğer,
İtalya gerçekten de her noktasıyla gezilmeyi görülmeyi hak eden
bir ülke bunu hepimiz biliyoruz. Ben mümkün olduğunca geziyorum,
hem işim gereği hem de kendim için. Gezmek görmek güzeldir hem
kim sevmez ki öyle değil mi? Üstelik bu sayede deneyimleriniz de
artar ve başkalarına anlatacak çok hikayeniz olur.
Misafirlerim
beni genellikle bu deneyimlerimi paylaştığımda ilgiyle dinlerler.
Ben burada nasıl yaşıyorum? İtalyanlarla anlaşabiliyor muyum?
İtalyan bir adamla evli olmak nasıl bir duygu? Bizi seviyorlar mı?
Türkiye hakkında ne düşünüyorlar? Bunlar gibi daha nice nice
sorular sorduklarından her seferinde tane tane anlatıyorum. O
anlarda insanların yüzleri gerçekten de bana dönük oluyor ve
gözlerini de kocaman açıyorlar. O an onları ne kadar sevdiğimi
bir bilseler eminim çok mutlu olurlar. Tabi birebir göremediğim
insanlar da mail ya da mesajlarla meraklarını gidermek istiyorlar.
Baktım uzun zamandır çevremdeki insanlara hep benzer şeyleri izah
ediyorum. O halde bu platformda yazayım da bir çok kişinin
merakları giderilsin öyle değil mi?
Hadi
o zaman tatlı tatlı okuyun yazdıklarımı.
Yeme-içme
işleri
İnsanın
kendi ülkesinin haricinde bir ülkede yaşaması ve bir yandan da
iki kültürün ikisine birden uyum sağlamaya çalışması elbette
kolay değil, ama buraya geldiğim ilk günden beri kendime şunu
söyledim: Serap sokağa çık ve insanlara, iklime, restoranlara,
barlara, kafeler bak. İnsanlar ne yer ne içer neyden mutlularsa sen
de onu deneyimle; çünkü bu kadar insan yanılıyor olamaz elbette.
Böyle diye diye mutfakta gerçekten ustalaştım diyebilirim.
Üstelik sadece İtalyan mutfağında da değil Türk mutfağında
da kendimi çok geliştirdim. Çünkü öncelikle eşime ve ailesine
sonra da sevdiğim yabancı arkadaşlarıma kendi mutfağımızdan
yemekler yapmak istedim. Yabancı kültüre uyum sağlama serüvenimde
artık epey ilerledim, ancak fark ettim ki çevremdeki insanlar da
zamanla bana uyum sağlamışlar. Her öğlen yemeği sonrası bir
çifte kavrulmuş lokumla kahve içen eşim, yaprak sarmasına
bayılan İtalyan ailem, cacık ve dolma ikilisine bayılan
arkadaşlarım oldu benim ve evime her gelen benden hep Türk
mutfağından güzel örnekler bekledi. İnsanın kendisini olduğu
gibi kabul ettirmesi kesinlikle güzel bir şey. Yalnız bir itirafta
bulunayım ben aslında Doğu ile Batı’nın bir nevi harmanı
oldum. Elimden çıkan yemekler aslında ne İtalyan ne Türk ama hem
İtalyan hem de Türk yemekleridir. Dahası da var. Ben Venedik’te
yirmi yedi ayrı milletten insanla farklı zaman dilimlerinde evimi
paylaştım ve onlardan da çok şey öğrendim. O nedenle ben dünya
vatandaşı oldum mu bilmiyorum, ama ellerimden çıkanlar bilin ki
bütün bunların harmanıdır.
Alışkanlıklar
Yabancılarla
yaşayınca elbette onların bayramları ve özel günleri sizin için
de önemli hale geliyor. Noel’i, Paskalyayı, Karnavalı
Ölüler Bayramını vs her şeyi heyecanla karşılıyorsunuz.
Gelenek ve göreneklerine saygı gösterdiğiniz de onlar da çok
mutlu oluyorlar. Bir de elbette bilmek gerekiyor neyi neden
yaptıklarını. Mesela ben hala alışamadım bazı şeylere. Bazen
diyorum bu insanlar misafirliğe gelip yarım saat oturup gitmek için
ayaklandıklarında kapı eşiğinde bir yarım saat daha neden hep
konuşuyorlar. Nereye giderseniz gidin bir İtalyan ailesinin evine
davetliyseniz bilin ki o evde bulunduğunuz bölgenin diyalekti
konuşulur. Mesela bizim evde İtalyanca değil Veneto dilinin
Treviso aksanı ile konuşuluyor. O nedenle bizim eve misafirliğe
gelen Türk arkadaşlarım İtalyan ailemi anlamakta çoğu zaman
zorlanıyor.
Veneto
bölgesi esasında misafirperver olan, ama ilk bakışta kolay kolay
dostluk kurmayan insanların yaşadığı bir bölgedir. Sizi tanımak
ve sevmek için zaman isterler. Bilin ki sizi evlerine davet
ettilerse onlar için bunun bir anlamı vardır. Yemekte size en
sevdikleri şeyleri ikram ederler. Normalde ellerinin sıkılığı
ile meşhur olsalar da sizi yemeğe davet ettilerse bilin ki o yemek
en az üç saat sürecektir ve sekiz çeşit yemek de sizi bekliyor
olacaktır. Yemek demişken aman dikkat sofrada tuzluk devrilmesin,
çünkü uğursuzluk getirdiğine inanıyorlar. Aynı şekilde lütfen
şemsiye de açmayın evlerinde; çünkü evde şemsiye açmak da
uğursuzluk getiriyor. Başkaları sizin şemsiyenizi kaybettiğinde
size yenisini alırken karşılığında sembolik de olsa para
istiyorlar, çünkü şemsiye hediye etmek de kötü şans
getirirmiş. Bunlar gibi daha niceleri var aklıma geldikçe
önümüzdeki günlerde sizinle paylaşırım.
Deneyimlemek!
Hayat
akıp gidiyor ve bizler de deneyimlerimizle yeniden şekilleniyoruz.
Uzun zamandır tek yaptığım şey bir mimar gibi kendimi yeniden
inşa etmek, öğrenmek, görmek, tanımak, bilmek yani deneyimlemek
ve bunları başkalarıyla da paylaşmak. Malum hep üzerinde
durduğumuz gibi devir her şeyin hemen paylaşılabildiği bir
devir. O nedenle bütün bunları yazdım ve yazmaya da devam
edeceğim.
Şimdilik
sağlıcakla kalın ve arada yemek bloğumu takip etmeyi unutmayın!
Sevgili Serap,harika bilgiler,kızları İtalya'da okuyan bir anne olarak çok teşekkür ederim.Bu ögretiler çok değerli...Devam.🧡💜👏
YanıtlaSil