Canım telefonum!
Sosyal
medyanın hızla büyüdüğü bir çağda biz de büyüyor, hatta
biraz da yaş alıp olgunlaşıyoruz. Yeni yüzyılın bize armağanı
olan elimizdeki küçücük telefonla, gerçi teknoloji ile o da
büyüyor ama, kocaman ve adı sanal olan bir dünyaya dalıyoruz. Bu
hayatın içinde daha önce hiç görmediğimiz, hiç bilmediğimiz
insanlarla, şehirlerle, ülkelerle ve başka dünyalarla
tanışıyoruz, onlara uzaktan temas dahi ediyoruz. Bu sanal
dünyanın, son dönemlerin ifadesiyle, popüler olan kişiliklerinin
hayatları, yirmi dört saatlerini canlı olarak bizimle
paylaşmaları, insan beyninin sürekli yapılan şeyleri alışkanlık
haline getirdiğinden yola çıkarak aynı saatlerde hep benzer
paylaşım yapmalarıyla bir anda kitleler halinde onları takip
etmeye başlıyoruz. Bu durum zamanla sadece takip edende değil
takip edilende de bir bağımlılığa dönüşüyor. Her fotoğraf
beğeni ve yorum almalı, her video olay yaratmalı ve her paylaşım
çok çok çok çok ama çok çok çok like almalı yani
Türkçe ifade edecek olursa beğenilmeli.
Depresyondayız!
Türkiye’de
bu hal artık politik dünyanın çıkmazları, ekonomik anlamda
yaşanan ağır travmalar neticesinde bir nevi toplum üzerinde
depresyon etkisi yaratmış durumda diyebiliriz. Eline telefonu alan,
bir nebze de olsa, onu içinde bulunduğu durumdan alsın götürsün
istiyor. Bunu, bir nevi gerçeklikten uzaklaşma ve başkasının
bize çok renkli gelen hayatının sanki bir köşesindeymişiz gibi
ruh haline bürünme olarak da izah edebiliriz.
Oysa
yanlış bilgi alkışı hak etmez!
Oysa
başkalarının hayatlarını uzaktan seyre dalarsak bize neler
oluyor: Öncelikle önümüze her sunulanı bir gerçeklik ve
gereklilik gibi kabul ediyoruz. Mesela ben birinci sıraya "bilginin" kendisini koyuyorum ve bir bakıyorum ki herkes otorite ve herkes her
konuda fikir sahibi olmadan bilgi veriyor. Bu yazıyı yazabilmek
için son on beş gündür çok popüler olan bazı hesapları
inceleme altına aldım. Kendi mesleğim gereği dünyayı gezenleri,
tarihçilik yapmaya çalışanları ya da televizyoncuları, sağlıkla
ilgili paylaşım yapanları vs dikkatle izledim. Mesela oldukça
popüler olan bir kişilik dünyanın en önemli ve ünlü, romanlara
dahi konu olmuş Ortaçağ dönemi mimarisi olan gotik kiliselerden
birinin önünde yaptığı canlı yayını esnasında “Evet bu
görmüş olduğunuz kilise barok dönemi mimarisinin oldukça önemli
bir kilisesidir” diye konuşma yapıyordu. Cümle kurulumunda
yaptığı hatayı geçtim, sanat tarihi anlatıp sanat tarihinden
zerre bir şey anlamadığını bir cümlesiyle görmüş oldum.
Takipçileri onu harikasın, şahanesin diye övgülere boğduğu an
orada daha fazla kalıp zehirlenme yaşamamak adına telefonu
kapatmayı tercih ettim.
Gazete
aldık, kupon biriktirdik, ansiklopedimiz oldu bizim!
Peki
bu böyle tek örnek mi? Elbette değil, ne yazık ki değil. Bilgi
çağında yaşıyoruz, dediğimiz bir dönemdeyiz, ama bilginin
kendisi üzerinde bu kadar şaibenin olduğu başka bir dönem de
yaşamadık. Eskiden ödev hazırlarken dört elle sarıldığımız
ansiklopedilerimiz vardı. Türkiye’de bir nesil gazete kuponu
biriktirip ansiklopedi sahibi olmuştu. Bizim evde onlar ne çok
okunurdu. Ama anladığım kadarıyla bir çok kişi bu
ansiklopedileri vitrinine süs diye biriktirmişti. Yoksa en azından
elinin altında güncel teknolojiden önce sahip olduğu gerçek
bilgileri tasdikli bir şekilde barındıran bu ansiklopedileri,
sadece bir şeyi merak ettiğinde bile karıştırmayı adet
edinseydi, şimdi bilgi verdiğini sananları bu kadar alkışlamazdı
öyle değil mi?
Umudumuzu
kaybetmeyelim!
Aslında
çok faydalı ve eğitici sayfalarla da sürekli karşılaşıyorum.
Diğerleri kadar tanınır değiller belki, ama benim sanal dünyamda
kocaman yerleri var ve onlarla her seferinde yeni bir denize yelken
açıyor gibi oluyorum. Demek istediğim şu ki ben bu anlamda
gördüğüm şeyi bir süzgeçten geçirebilme yetisine sahibim,
dolayısıyla gördüğüm şeyin değerli olup olmadığını
tartabiliyorum, ama ne yazık ki popüler sayfaların boş
içeriklerinin bu kadar çok talep görmesi aslında herkesin
gördüklerine karşı aynı duyarlılıkla yaklaşmadıklarını
gösteriyor. Peki biz ne yapacağız? Benim gibi düşünenlerin bu
saçmalığı değiştirme yöntemi onlara savaş açmak değil,
kendi bilgi dünyalarını başkalarına açmak olmalı!
Peki
bundan sonra ne olacak?
Hepimiz
tercihlerimizle yaşıyoruz. Mesela ben teknolojiyi hızlı ve güncel
bilgi almak için iyi kullanıyorum, çünkü doğru bilgi kanalları
nedir, bunun hakkında kendimi eğittim. Ancak doğrudan bilgi
aldığım kaynak elbette kütüphanemdeki kitaplar oluyor. Eşim
Davide bir Sanat Tarihi profesörü. Onun beslendiği tek kaynak
kütüphanesi, eğer güncel bir bilgiye ihtiyaç duyuyorsa, ben daha
hızlıyım diye bana soruyor, internetten onun için bakabilir miyim
diye ya da uzun uzun araştırma yapıyor o konu üzerine açılmış
resmi web sayfalarında. Instagram, Facebook, Twitter vs hiçbir şey
kullanmıyor ve yemek yerken hala telefonunu kapatıyor. Üstelik
VHS’den film izleyip kasetten müzik dinleme alışkanlığını da
hiç bırakmadı. Hala 1920’lerden 80’lere kadar olan filmleri
izliyor. Klasiklerden hiç vazgeçmiyor. Teknoloji anlamında tek
takip ettiği haberi olmadan dahil edildiği Watsup gurupları
oluyor. Halinden memnun, mutlu ve bilgi kirliliğine karşı “MARUZ
KALMIYORUM”! diye bir ifade kullanıyor.
Maruz
kalıyoruz!
Biz
maruz kaldığımız için bunun önüne geçen tedbirler almamız
gerekiyor. Üzerinde emek harcayarak edindiğimiz bilgiler,
yazdığımız uzun makaleler, tezlerimiz, bilgi birikimimiz üç
satırlık ve değersiz Instagram ve Twitter paylaşımlarıyla heba
olmamalı! Bizim de nitelikli bir okuyucu kitlemiz var. Sadece doğru
frekansta buluşmayı bilmek gerekiyor. Bu nedenle ben kendi
sayfalarımda, üzerine emek harcayıp da edindiğim bilgilerimi
paylaşıyorum. Bir ara uzun uzun bloğumda yazılar yazardım. Sonra
doktora tez çalışmalarım beni çok zorlayınca o alışkanlığımız
biraz yitirdim. Şimdi herşey sütliman ve kendi platformumda daha
çok varlık gösterebilirim. Yazılarımı keyifle okuduklarını
söyleyen, mesajlarıyla beni destekleyen ve şimdiki motivasyonumu
tekrar kazanmamı sağlayan okuyucularıma çok teşekkür ederim.
Sizler sayesinde yeniden buradayım. Beni çok kişinin bilmesi
gerekmez. Akademik anlamda Dr. Serap Mumcu’yu Academia sayfasından,
sadece İtalya, genel olarak Veneto bölgesi ve Venedik şehri,
İtalyan mutfağının bana neler kattığı ve son olarak Venedik
bienali hakkında bilgi almak isteyenler beni Instagram sayfalarımdan
takip edebilirler. Hem tanışmış oluruz. Yolunuz düşerse
buralara, bir kahve içeriz arkadaş da oluruz.
Doğru
kanallarda, doğru insanlarla, doğru bilgiyle karşılaşmanız
dileğiyle!
https://unipd.academia.edu/SerapMumcu
https://www.facebook.com/profile.php?id=652044267
https://www.instagram.com/serapmumcugeronazzo/
https://www.instagram.com/italyansofrasi/
https://www.instagram.com/italyavenedikrehberi/
https://www.instagram.com/venedikbienali/
https://unipd.academia.edu/SerapMumcu
https://www.facebook.com/profile.php?id=652044267
https://www.instagram.com/serapmumcugeronazzo/
https://www.instagram.com/italyansofrasi/
https://www.instagram.com/italyavenedikrehberi/
https://www.instagram.com/venedikbienali/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder