Sabahın en erken saatlerinde hazırlanıp çıktım evden. Venedik soğuktu ve ben bu soğukta acelesi olandım. Unutmayın acele iş çoğu zaman akıl karışıklığına neden olur. Evden çıkıp Accademia Köprüsü'nden Salute Kilisesine doğru gidecekken bir de baktım San Marco’ya kadar inmişim. Düşüncelere dalınca ya da aklım bir şeyle gerçekten fazlasıyla yoğunsa nerede olduğumu unutuyorum. Vaktim çok az ve bu nedenle traghetto’ya doğru koşuyorum. Nedir bu traghetto?
Venedik’te traghetto’ya binmek
Canal Grande üzerinde dört tane köprü bulunuyor ve genellikle bu dört köprüyü kullanarak vapuretto’ya binmeye gerek kalmadan gidilecek noktaya ulaşıyorsunuz. Ancak vaktiniz az ise ve sadece karşıya geçmek sizin için yeterliyse Kanal Grande üzerinde karşıdan karşıya geçiş imkânı sunan traghettoları denemelisiniz. Gondol görünümlü, ama üzerinde gondollardaki rahat deri koltukları olmayan, “bakımsız gondol” diye tarih edebiliriz traghetto’yu. Bu arada unutmadan ekleyim: Venedik’te yaşayanlara 70 sent olan traghetto’nun turistlere olan fiyatı 2 euro. Venedik zaten pahalı bir şehir, ama bu şehirde turist olmak sanılandan çok daha pahalı. Traghettoya bindim ve Salute’ye doğru traghetto yol aldı. İki ucunda da birer kürekçi karşılıklı kürek çekiyorlar bir yandan da Venedikçe konuşuyorlardı. Söylediklerine dikkat kesildi. Birazdan hava bozacak kar geliyor diyordu biri diğerine. Öteki ise bu sene kışın kötü geçtiğini söylüyordu. Venedik lagünlerinde kürek çekmek kolay iş değil elbette. Nerden mi biliyorum? Biliyorum çünkü ben de o kürekçilerin arasına karışıyorum zaman zaman.
Kürekçilerle tanışma
Venedik bana dünyanın her yerinden arkadaş edindirdi ve bu arkadaşlar sayesinde hayatım hep daha canlı hale geldi. Fransız arkadaşım Maud bir gün ev arkadaşım Gloria ile beni kürek çekmeye götürdü. Meğer Maud uzun yıllardır kürek sporuyla uğraşıyormuş. Venedik’e gelince de hemen kürekçiler arasına karışmış. Maud bizi Renato, Ugo ve onların arkadaşlarıyla tanıştırdı. Emekli olunca hayattan elini eteğini çekmek yerine eğlenmeyi ve doyasıya yaşamayı seçen kürekçi Venedikliler sadece zevk aldıkları için her gün Venedik’in lagünlerine açılıyorlar ve saatlerce kürek çekiyorlar. Bu arada İtalyancada kürek çekmek “vogare” ve “remare” kürek “la voga” ya da “il remo” kürekçi ise “vogatore” ya da “rematore” diye söyleniyor.
Venedikte bir prenses oldum
İlk gün fotoğraf makinemi alıp gittim ve benim için tekneye yerleştirilen sandalyeye rahatça oturup bolca fotoğraf çektim. Kürekçilerimiz manzarayla uyum içerisinde gazeteci hanımın birer fotoğraf malzemesine dönüştü. Renato yol boyunca esprileriyle bizi güldürdü. Sandalyede elinde fotoğraf makinasıyla oturan ben deniz onun gemisinin Türk prensesi oldum. Yoldan geçen arkadaşlarına “ gavemo na prencipea turca e andemo a casa sua a palazzo ducale” “Bir Türk prensesimiz var. Onun evine, Dükler Sarayı’na gidiyoruz.” Diye açıklama yapıp gülüyordu. Rotamız Venedik’in içiydi; Bu nedenle kanalların trafiğine de karışıyorduk. Gondolcularla karşılaştığımızda Renato onlarla Venedikçe konuşuyor ve dönemeçlerde karşıdan gelebilecek gondolları görme imkânının olmadığı yerde yüksek sesle işaret veriyordu. Böylece karşıdan bir gondol geçiyorsa gondolcu da bize sesleniyordu. Seslenme şekline göre kimin daha yakın mesafede olduğu kimin hızını daha önce azaltması gerektiğine karar verilmiş oluyordu. Böylece bu daracık kanallarda nasıl hiç kaza yapmıyorlar dediğim bu gondolcuların da kendilerince bir sistemleri olduğunu öğrenmiş oluyordum. Bir yandan da “bu gondolcular saatlerce gondol üzerinde nasıl duruyorlar ve nasıl hiç düşmüyorlar acaba?” diye soru soranlara: “Bilmem ki hiç kürek çekmedim!” cevabını vermek yerine onların dengeyi nasıl sağlayacaklarını izah edebileceğim için de mutluydum.
Renato ve ekibi kürek çektikçe ben deklanşöre bastım. 3 saat boyunca lagünde keyifli bir yolculuk geçirdim. Buz gibi havada gerçekleşen üç saatlik aktivite boyunca en az hareket eden ben olduğum için haliyle oldukça üşümüştüm. Bundan dolayı hemen soluğu bir barda aldık ve ısınmak için birer sıcak çikolata içtik. Yolculuğun sonunda halimden memnun olarak herkese teşekkür ettim ve bu mutlulukla kendimi Venedik sokaklarına bıraktım.
İkinci buluşma ve bu sefer küreklere asılma vakti
İkinci defa lagüne doğru açılmak üzere sabah erkenden Giudecca Adası’na gitmek üzere yola çıktık. Maud ve Gloria ile bir barda önce kahvaltımızı yaptık. Ardından da vaporettoya binip Giudecca’ya gittik. Bu sefer şehirden uzakta Giudecca’nın kuzeyinden lagüne açıldık. Oldukça sessiz ve güzel bir hava vardı. Bu defa küreklere asılma sırası bendeydi. Prenses olduğum zamanlar geride kalmıştı. Başımda katı yürekli hocam Sergio bana sürekli ikazlarda bulunuyor ve küreği nasıl tutmam, onu nasıl çevirmem gerektiğini söylüyordu. Bileğimi doğru tutayım derken küreği yanlış tutuyordum. Adımlarım hatalıydı. Beceriksizce çırpınıyor, üstelik bir arpa boyu yol alamıyordum. Kendimi gereksiz yere yoruyordum. Önümdekine arkamdakine bakmıyordum. Tam sopalıktım. Sergio sinirden köpürdükçe ben gülme krizine giriyor, ama bir türlü onun istediği gibi olamıyordum. İlk yarım saatlik acemilikten sonra nihayet Sergio’nın dediklerine kulak vermeye başlamıştım. Teknedekiler bana yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Yeni olduğum için küreği sürekli yerinden düşürüyordum. Bu nedenle küreğin çıktığı yere demir bir çubuk yerleştirdiler. Ayak mesafemi doğru ayarladım ve Sergio’nun talimatlarına uyup nihayet doğru şekilde kürek çekmeye başladım. Ayaklarımı birbiriyle uyumlu tutuyor ve belimi bükmeden sağ dizimin üzerine doğru eğiliyor ve aynı zamanda küreği doğru çeviriyor bileğimi de ona göre eğiyordum.
Maud en önde tekneyi yönlendiren rolünü üstleniyordu ve gayet de başarılıydı. Gloria onun hemen arkasındaydı ve o da benim gibi işin başındaydı. Ayrıca yanlış ayakkabılar giymişti. Meğerse kürek çekmeye spor ayakkabı ile gitmemek gerekiyormuş. Çünkü spor ayakkabı ıslak zeminde kayıyormuş. Ancak onun ilk seferi olmadığı için bana gösterilen dikkat ona gösterilmiyordu. Zavallı Gloria küreğini sürekli yerinden düşürüyor ve bin bir zahmetle onu tekrar yerine koymak için uğraşıyordu. Ben de küreğin çıkma yerine takılan demir çubuk sayesinde rahat rahat kürek çekiyordum. Bu demir çubuk takma durumundan Gloria’ya bahsedilmemişti. Gloria, Serap daha ilk günden ne güzel kürek çekiyor ben beceremiyorum diye düşünüp üzülürken bir anda demir çubuğu fark etti ve foyamız da ortaya çıkmış oldu.
Lagünün ortasına doğru iyice açılında hafif bir sis tabakası etrafımızı sardı. Hemen ilerimizde sazlıklar ve gece ışığı ile güzergâhı belirleyen direkler ve hemen ilerimizde bulunan minik bir tekne ile teknenin etrafındaki martılardan başka bir şey görünmüyordu. Kayıp cennete gelmiş gibiydik. O anın bir fotoğrafını çekmeyi düşündüm önce, fakat sonra vazgeçtim. Sadece ve sadece kürek çekmek ve o anı o güzelliği hafızama yerleştirmek istiyordum. Rüyamda görmek isteyebileceğim ve hatta içinde severek kaybolmak isteyebileceğim ender yerlerden birinde bulunuyordum. Yine aynı cümleyi söylüyordum içimden. “Çok mutluyum.” Kim demiş Venedik depresif bir şehir diye? Bu şehirde depresyondan çıkmanız için o kadar çok etkinlik sizi bekliyor ki anlatamam.
Saatlerce kürek çektik ve çok yorulduk. Öğretmenim Sergio’yu karaya bırakmak üzere geri döndük. Nihayet bittiğini düşünüp ben de çıkmak üzere harekete geçtiğimde Renato bana sen nereye? Sen kalıyorsun burada dedi. Çaresiz kollarımın yorgunluğuna kulak asmadan küreklere asılmaya devam ettim. Bir saat sonra artık kollarımı hissetmediğim an Renato hadi bakalım bu günlük bu kadar yeter dedi. Yeniden Giudecca’ya döndük. Bizim kürekçilerin burada bir merkezleri var. İçinde rengârenk teknelerin olduğu, spor salonlarının bulunduğu tam bir spor kompleksi ve alt katta da kocaman bir mutfak. Sergio’yu tam da o mutfakta bulduk. Mutfağın tek aşçısı oymuş ve bu konuda çok katıymış. Yemekleri ondan başkası yapmazmış. O nedenle biz Sergio’yu mutfakta bırakıp güzel bir sofra hazırlamak üzere bütün kürekçiler salona geçtik. Kürekçilerin başka arkadaşları da vardı. Öğlen yemeği için tam sekiz kişiydik. Tabaklar, bardaklar, çatal-kaşık-bıçak takımı, peçeteler muntazam bir şekilde yerleştirildi. Anladım ki kürekçiler gerçekten de yaşamdan zevk almasını biliyorlar.
Sergio bize Venedik’te şimdiye kadar yediğim en güzel deniz mahsullü spagettiyi pişirdi. En güzel ekmekler, peynirler ve tatlılar ve elbette en güzel şaraplar ve üzerine içilen sert grappa en sonunda da sade kahve ile günü noktaladık. Güzel yemeğin ardından bir Türk, bir İtalyan bir Fransız kızlar ekibi olarak mutfağın yolunu tuttuk ve bulaşıkları bir güzel yıkayarak kürekçilere böylece bir şekilde teşekkür etme imkânı bulduk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder