Correr Müzesi’nde bir gün
Geçenlerde beni ziyarete gelen arkadaşlarıma hoş bir sürpriz yaptım ve onları Venedik’in en ünlü müzelerinden biri olan Correr Müzesi’ne götürdüm. Correr Müzesi’nin olduğu yerde San Marco Meydanı’nda bir zamanlar bir kilise vardı: Toskanalı ünlü mimar Giacomo Sansovino tarafından inşa edilmiş olan San Gimignano Kilisesi, güzel bir Rönesans Kilisesi örneğiymiş. Ancak ordularıyla Venedik’i işgal eden Napolyon antik kilisenin meydana yakışmadığına karar vermiş ve kiliseyi yıktırıp sütunları üzerine kendisi için bir bale salonu inşa ettirmiş. Napolyon'un Venedik'i terk etmesinden uzun bir zaman sonra bale salonu Correr ailesinin sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapmaya başlamış.
Antonio Canova ve Onun Narin Kadınları
Uzun zamandır eserlerini yakından görüp oldukça etkilendiğim Veneto’dan Possagnolu Sanatçı Antonio Canova’nın birbirinden güzel eserlerinin de sergilendiği bu Correr Müzesi’nde sıcak hava ve klimasız ortamın baskısına aldırış etmeden güzel bir ziyaret gerçekleştirdik. Antonio Canova’nın eserlerine ayrılan bölümde sanatçının çoğu eserinin bitmemiş hali bulunuyor. Canova eserlerine son halini vermeden önce kopyaları üzerinde o kadar büyük emek sarf etmiş ki bugün bu kopyaların kendileri bile önemli bir sanat eseri muamelesi görüyor.
Correr Müzesi’nde Dehşet Saçan Kadınlar
Canova sunduğu güzelliklerle ve sanat anlayışındaki zarafet ile insanı gerçekten büyülüyor ve sanatı daha çok sevmenize neden oluyor. Onun kadınlarının güzelliği, narinliği, dans ile birleşen XVIII. yüzyıl modası Canova kadınlarına hayran olmanıza neden oluyor. Beden narince salınıyor, kıyafetler incecik tüller ve zarifçe toplanmış saçların rüzgar ve dans ile zarifçe süzülüşü... Ortamda kulağınızda kalacak bir melodi gerekiyor, Canova’nın kadınlarını incelerken. Kadınları bu derece güzel olan bu sanatçı muhtemelen çok çapkın olmalı demiştim bir keresinde Davide’ye. Hafifçe gülümsemiş ve doğru tespit Canova gerçekten de çapkın bir adammış demişti.
Kadın acının sembolü
Kadınlar elbette çok güzeller ve güzelliğin sembolü olmaya da devam edecekler; ancak tarihte sanata bu derece yön vermiş kadın bedeni esasında bu bin yılların acılarını da bünyesinde taşıyan, çilenin, direncin, kan ve göz yaşının, en çok da intikamın sembolü de oluyor. Correr Müzesi’nden bazı eserler söyleyeceğim bunları muhakkak bir yerde açıp okuyun ya da resimleri alın elinize uzun uzun inceleyin. Birincisi Gregoria Lazzarini’nin Orfeo Massacrato’su diğerleri ise Jacopo Amigoni’nin Giuditta ve Oloferne ile Jaele e Sisara’sı.
Kadın’ın intikamı
Resimleri birbirinden dehşet verici ve nefes kesici şekilde sizi olduğunuz yere hapsediyor. Kadının elinde bıçağı erkeğin boynunu kestikten sonraki dinginliği ya da nefesinin son noktasına kadar dayanmış; ancak daha fazlasına mecali kalmadığı için düşmanına savaş açmış bedeni ve o bedenden çıkan cesaret ateşi, kadın dayanışması ve bu dayanışma ile erkeğin üzerine çullanan kadınlar... Resimler bana bu kadınlar neden bu kadar soğuk kanlı bir şekilde intikam alıyorlar? Bir kadını bu noktaya ne getiriyor diye düşündürdü. Bu resimlerin ardından Correr Müzesi’nin geniş koridorlarında gezerken aklıma şimdiye kadar tanıştığım ve acılarına tanık olduğum ya da göz yaşlarıyla başlarından geçenleri dinlediğim yahut bir yerlerden hikayelerini okuduğum kadınlar geldi.
Kadının çilesi
Dünya ne yazık ki kadınlar için oldukça zor ve çileli bir hal almaya başladı. Erkek egemen yönetimlerin erkeksi bakış açıları ve bunu pratikte fazlasıyla hayata geçirmeleri kadınların bu anlayışın getirisi olarak zarar görmesine neden oluyor. Türkiye bu anlamda kadına yönelik olarak gerçekleşen şiddete, zulme, tecavüze, ayrımcılığa tüm dünyada kötü örnek olan ülkelerin başlarında geliyor. Geçenlerde bir İtalyan dergisinde bu anlamda akıl almaz bir makale gözüme çarpmıştı. Türk erkeklerinin yüzde olarak büyük çoğunluğunun kadınların şiddet ile cezalandırılmalarını normal karşıladığı, tecavüze uğrayan kadınların giyim-kuşam hal ve hareketlerinin tecavüz girişimlerinde önemli bir etken olduğu ve bu anlamda kadının tecavüzü bir anlamda hak ettiği de büyük bir çoğunluk tarafından benimsenen görüş olarak dikkat çekiyormuş. Bu ve benzer şeyleri Türkçe yayınlarda da yeterince okuyorum. Anlam veremiyorum. Erkek egemen görüşün kadına karşı bu denli acımasız ve zorba olmasını kabul edemiyorum.
Kadınlara yönelik gelişen şiddet ve tecavüz eylemlerinin yüzde oranı her sene artıyor. Buna rağmen eylemin hukuksal sürece yansıması aynı oranda olmuyor. Toplum baskısı çoğu kadının susmasına ve kendi içinde yılları alan travmatik süreçler yaşamasına neden oluyor. Bazen en yakınları bile kadının başına gelenlerden haberdar olamayabiliyor. Kadınlar toplum baskısından dolayı susuyorlar ve susmalarını haklı gerekçelerle savunuyorlar. Erkek egemen anlayış ise tecavüz neticesinde hamile kalan kadını doğuma zorluyor. Kadını artan azalan nüfus dengeleri açısından dişi faktör, doğurgan nesne olarak görüyor. En ileri düzeyde küstahlaşanlar “çocuğun ne suçu var annesi ölsün o halde” diyebiliyor.
Kadınların üzerinden ellerinizi çekin!
Türkiye’de gerçekleşen tecavüz vakalarına karşı son yıllarda mahkemelerin verdiği kararları okuyorum. 13 yaşında kızın 11 tane adamın tecavüzüne uğramasının ardından mahkemenin tecavüzcülerini “kadının itiraz etmemesi ve kendi isteğiyle birlikte oldu” diye serbest bıraktıklarını saçma sapan arabesk bir film senaryosuna benzetiyorum. Derken küçük çocuklara cinsel tacizden yargılanan Hüseyin Üzmez’in de serbest bırakıldığını ve serbest bırakılma gerekçesinde taciz ettiği çocuğun psikolojisinin bozulmadığı olduğunu okuyorum. Gezi eylemleri boyunca göz altına alınan kadınların çıktıklarında cinsel tacize uğradıkları ve çıplak olarak sorgudan geçirildiklerini sözlü tacize uğradıklarını okuyorum. Bunların bazılarını Davide ile paylaşıyorum. İtalya’daki durumu soruyorum. Sonra aklıma cinsel tacizden yargılanan eski başbakanları geliyor. Berlusconi’nin davası hala devam ediyor ve İtalyanlar bu davayı oldukça merakla takip ediyorlar. İtalya’da da erkek egemen anlayışın oldukça etken olduğunu ama son yıllarda kadınların bu anlayışa karşı daha ciddi savaşlar verdiğini söylüyor Davide. İtalyan kadınları artık susmuyor, utanmıyor ve başlarına gelen kötü şeylerin sorumlularının kendilerini olmadığını gerçek sorumluların cezalandırılmaları için de haklarını aradıklarını söylüyor. Bundan elli yıl önce böyle değildi ama, kadınlar burada da susarlar ve bu mevzular aleni bir şekilde konuşulmazdı diye ekliyor. Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde bir çok anlamda kötü şöhrete sahip İtalyanların dahi elli yıl gerisinden gelen bir anlayışa sahip olan bir ülke olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyorum yine.
Kadına şiddet ve tecavüzün önüne nasıl geçilir?
Muhtemelen bir çoğumuz bunun imkansız olduğu görüşünde birleşiyoruz. Ancak bu gerçeklik karamsar olmayı ve bu yönde çabalamayı bırakmayı gerektirmiyor. Öncelikle toplumların eğitilmesinin önemi burada ortaya çıkıyor. Eğitimsiz ve kültürsüz bırakılmış bir çok insan toplum normlarının dışında davranış geliştiriyor ve bu davranışlarının sorumluluğunu dahi taşıyacak düzeyden uzak olabiliyor. Potansiyel tecavüzcüler, katiller sokaklarda elini kolunu sallayıp gezenler hatta eline pala alıp sokağa çıkanlar, sokakta gördüğü kadının sırtını tekmeleyip geçenler olarak toplumun dehşetle izlediği zavallılar bu kategoriye giriyorlar. Ancak işin trajik boyutu bu noktada bu tecavüzcünün bu katilin toplum değerleriyle dalga geçer gibi serbest bırakılmasıyla iyice gözler önüne seriliyor.
Erkek egemen anlayışla yoğrulmuş hükümet yöneticileri, hakimler, savcılar, avukatlar, doktorlar, gazeteciler ve bütün meslek guruplarının bu anlayışa sahip erkekleri ve kadınları sizlere söylüyorum:
Çekin ellerinizi kadınların üzerinden!
Kadının mücadelesinde kadına karşı alınan mahkeme kararlarının biz kadınların ve kadına şiddete dur diyen toplumun her bireyinin gözünde hiç bir geçerliliği yoktur. Tarihe geçecek skandallar silsilesine son verilmelidir. Toplumun her bireyi küçük ya da büyük düzeyde şiddete, tacize, tecavüze, aşağılamaya karşı mücadele etmelidir.
Tecavüzcünü ihbar et!
Her türlü zorba eyleme maruz kalan kadın, erkek, çocuk kim olursa olsun komşusunu değil tecavüzcüsünü ihbar etmelidir ve kimse bu nedenle susmamalı susturulmamalı ve toplum tarafından dışlanmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder