(San Francesco del Deserto -1)
Ev arkadaşım Gloria Bayma ile daha önce hiç yapmadığımız bir şeyi yapmaya ve hiç ayak basmadığımız bir yere ayak basmaya gidiyoruz. Venedik lagünü içinde minicik bir ada bizi bekliyor.
San Francesco del Deserto
Venedik lagünü içinde yaklaşık 4 hektarlık bir alan üzerine kurulmuş bu ada Burano Adası ile Sant'Erasmo Adası arasında bulunuyor. Roma İmparatorluğu döneminden beri Hıristiyanlar arasında popüler olan yerlerden biri aslında San Francesco del Deserto. Adanın eski adı "Isola delle due vigne" yani "İki üzüm bağı adası"ymış. "Deserto" , çöl demek; ancak bu ada şimdi bir zamanlar olduğu gibi bir çöl değil, aksine minicik bir koru, kocaman bahçeler, sizi meditasyona çağıran bir sakinlik içinde. Dünya üzerinde kendinizle baş başa kalabileceğiniz alanlar gitgide azalıyor. O nedenle içinde bin bir gizemi barındıran bu minik noktalar, tıpkı San Francesco del Deserto gibi oldukça önemli hale geliyor.
San Francesco'nun Venedik'e gelişi
Francesco 1220 yılında 5. Haçlı seferine katılmış bir aziz. Seferde bulunma nedeni diğerlerinden farklı olarak Doğu ile barışı tesis etmek için. Francesco'nun bu seferde Mısır Sultanı ile dostluk ilişkileri dahi kurduğu bilinmekte; seferden dönüşünde ise Venedik'e gittiği. Ancak Aziz Francesco'nun İncil'i algılayışı diğerlerinden oldukça farklıdır ve kendine din kavgalarından uzakta kalacağı bir yer arar. Onun isteği tamamen izole olabileceği sessizlik içinde meditasyon ile Tanrıya ulaşabileceği bir mekandır. San Francesco aradığı huzuru Venedik lagünü içerisinde kimselerin yaşamadığı bu iki üzüm bağı adasında bulur. Bu nedenle ölümünün ardından 1233 yılında adaya adının verildiği söylenir. San Francesco adası 15 yüzyılda tamamen çölleşir ve yaşanmaz bir hale gelir. Adaya "Del deserto" yani çöl denmesinin nedeni de işte budur.
Yolculuk başlıyor!
30 Kasım 14.40'ta 12 numaralı vapur (vaporetto) Venedik'ten Fondamente Nove durağından kalkacak. İstikamet doğruca Burano Adası; çünkü orada bizi San Francesco del Deserto Adası'ndan bir rahip karşılayacak. Evden çıkışta şiddetli yağmura ve rüzgâra denk geldik. Sırt çantalarımız 3 gün için hazırlandı. Yükselen sulara karşı ayaklarımızda lastik çizmelerimiz var. Son olarak gökkuşağı renginde şemsiyelerimizi de aldık yanımıza. Aklımız hala neyle karşılaşacağını bilmeyecek kadar beş karış yukarıda, hayalimizde minik adanın dillere destan güzellikteki bahçelerinde ellerimizde şemsiyelerimizle fotoğraf çektirmek var. Fakat evden çıkar çıkmaz yürümemizi dahi zorlaştıran rüzgâr hayallerimizi de şemsiyemizle birlikte alıp götürdü. Fakat moralimizi hiçbir şey bozamaz. Bizi bekleyen eşsiz deneyime koşar adım ve heyecan içinde gidiyoruz.
Hıristiyan olmayan biri manastıra neden gider?
Gloria'nın heyecanı ile benim heyecanım biraz farklı aslında. Ben bir Türk olarak San Franceso Manastırına gireceğim, üstelik Hıristiyan bile değilim. Neyle karşılaşacağımı ve beni nasıl karşılayacaklarını, varlığımdan memnun olup olmayacaklarını bilmiyorum. Fakat içimdeki sesi dinliyorum ve daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yapacak olmanın mutluluğunu taşımak istiyorum.
Yola çıkmadan önce evde yapılması gerekenler:
Bilgisayar: 3 günlük süre boyunca yapılmaması gereken şeylerin başında teknolojik aletleri kullanmak geliyor. Günlük hayatı oldukça kolaylaştıran bu aletler meditasyon yapmak ve kendisiyle baş başa kalmak isteyenlerin önündeki en büyük engel oluyor. Bu nedenle bilgisayarımı evde bıraktım. Yakınlarımı bilgilendirip 3 günlüğüne telefonumu da kapattım. Yanıma kitap da almadım. 3 gün boyunca kutsal kitaptan başka kitaba dokunmaya vaktim olmayacak muhtemelen.
Yola çıktık!
Vapur bizi Burano adasına getirdi. 1 saatten fazla zamanımız vardı. Gloria da ben de yaz boyu rehberlik yaptığımız için daha önce defalarca Burano'ya geldik. O nedenle adaya ayak basar basmaz ilk iş olarak ikimizin de favorisi olan tatlıcıya gittik. Enfes tatlılardan hem kendimiz hem de ada sakinleri için aldık. Tatlıcı ile vedalaşıp buluşma yerine doğru yürümeye başladık. Sabah havanın kötü olması biraz bizi endişelendirmişti. Meditasyon etkinliğimizin iptal olmasından korkmuştuk. Manastıra telefon açtık ve bizi almaya gelip gelmeyeceklerini sorduk tekrar. Telefonda konuştuğumuz kişiler ses tonlarından anladığımız kadarıyla oldukça sempatiklerdi. Başka bir endişemiz ise bizden başka katılımcının olup olmayacağıydı. Kısacası hiç bilmediğiniz bir yere giderken yaşayabileceğiniz endişelerin hepsini biz de yaşadık. Ancak rahipler bize her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu ve bizi almaya geleceklerini ve başka katılımcıların da olduğunu söylediler.
Bekleme alanında 2 bayan vardı. Sayımız dörde çıktı diye sevinirken 2 kişinin de sırtlarında çantalarıyla bize doğru yürüdüklerini gördük. Bizimle birlikte bekleyen oldukça gizemli görünen ve ilk başta yanımıza gelmek yerine uzakta durmayı tercih eden biri daha vardı. Daha ilk buluşma anında oldukça farklı insanlarla karşılaşacağımın ilk sinyalini de vermiş oldu bu gizemli kişi.
Diğerleri
Bulunduğumuz noktadan San Francesco del Deserto Adası rahatlıkla görünüyordu. Bu adaya normal olarak vapur seferleri yapılmıyor. Özel botlarla gidebiliyorsunuz ya da onlar yani ada sakinleri gelip sizi Burano'dan alıyorlar tıpkı bizi aldıkları gibi. Mavi küçük bir teknenin bizi almak üzere adadan yola çıktığını gördük. Toplamda 7 katılımcının olduğu 3 günlük yoğun dualarla meditasyon yolculuğuna çıkacağımız tekneydi bu görünen. Bizi almaya mavi gözlü, uzun kıvırcık saçlı, topluca bir rahip geldi. Oldukça sevimli bir yüzü vardı. Geldiği ilk andan itibaren eşsiz gülümsemesiyle bizi çok bekletip bekletmediğini sordu. Bay gizemli ile daha önce tanıştıkları belli oluyordu bu arada. Çünkü bay gizemli ne yapacağını bilir şekilde hepimizden önce tekneye doğru ilerledi ve teknenin iplerini park etmesi gereken alana bağladı ve ardından da hepimize tekneye binmemizde yardımcı oldu, hatta valizlerimizi dahi tekneye o yerleştirdi. Gloria ve bende olan o safça gülümseme halinin diğer katılımcılarda da olduğunu görmek beni daha fazla gülümsetti. İlk tanışmalar teknede oldu. Katılımcıların hepsi İtalyandı. Bay gizemlinin adı Paolo, kızlar Alice ve Liz, erkekler Denis ve Emanuele, bir de ben ve Gloria. Benim için oldukça heyecan verici bir deneyim başlıyordu. Ancak anladığım kadarıyla diğer katılımcılara da benimle bu deneyimi yaşamak oldukça ilginç geliyordu.
Adaya doğru!
Akşamın pusu eşliğinde adaya doğru yola çıktık. Minik tekne bir sağa doğru bir sola doğru sallanıyor, sallandıkça da içim ürperiyordu. Her maceranın ne de olsa ürpertici de bir tarafı olur. Bu yolculukta beni neler bekliyor bilemiyorum. O son anın kararsızlığındayım. Doğru bir şey mi yapıyorum? Yoksa geri mi dönmeliyim? Beni indirin mi demeliyim? Hayır, ben yolculuğuma devam etmek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder