Venedik’ten yola çıktım!
Venedik'ten yola çıkıp hemen yönümü kuzeye doğru döndüğümde çok zaman geçmeden yol boyu uzanan yemyeşil bir doğanın esiri oldum. Nefesimi kesen bu güzellik İtalya sınırını aşmaya doğru Alp Dağları'nın yükseltisinde daha da seyrine doyulmaz bir manzara seyretmeme neden olur. Yükseklikle doğru orantılı olarak mimari yapı da değişti ve Avusturya mimarisinin tipik bir özelliği olan yüksek çatılı genellikle iki katlı, geniş bahçeli ve birbirine oldukça uzak evleri dikkatimi çekmeye başladı.
Öncelikle Roma İmparatorluğu egemenliği, ardından Adriyatik'in incisi 1200'lerin efsane deniz imparatoru Venedik Cumhuriyeti'ne olan fiziki yakınlık ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun egemenliğinde geçen uzun yüzyılların ardından 2. Dünya Savaşı sonunda Yugoslavya sınırlarına dahil edilen Slovenya toprakları nihayetinde 1991 yılında bağımsız olmuştur.
Slovenya mimari açıdan elbette uzun yüzyılların da etkisiyle Avusturya'ya benziyor. Muhteşem doğası görünüm olarak el değmemişliğini yansıtıyor. Muhtemelen Slovenler de bu el değmemiş doğayı korumak ve onunla iç içe yaşayabilmek için büyük uğraşlar veriyorlar.
Bled Gölü
Slovenya denilince akıllara hemen güzelliği ile dillere destan olmuş Bled Gölü geliyor. Bu nedenle ben de ilk olarak yönümü oraya çeviriyorum. Buzulların erimesiyle meydana gelmiş bu göle sık ağaçların çepeçevre sardığı ormanlardan geçerek ulaşıyorsunuz. İlk olarak gördüğünüz manzaranın güzelliği nefesinizi kesiyor. Ben kısa bir şaşkınlık anı yaşadım evet kabul ediyorum. Kalakaldım ve daha da kalmak istedim öyle bir süre.
Sekiz kmlik upuzun bir yol çepeçevre sarıyor Bled Gölünü ve bu yolu boylu boyunca bir saatte yürüyebiliyorsunuz. Gölün her noktasından görülebilen kaleye de tırmanmak gerekiyor tabii ki. 15 dakikalık bir tırmanma yolu ve oldukça dik, basamak basamak yukarı çıkıyorsunuz. Yorulanların kısa süreli soluklanabilmeleri için tabureler bulunuyor. Çöpler gelişi güzel atılmasın diye yeşil ve kahverengi tonlarının kullanıldığı çöp kutuları yerleştirilmiş. Kale oldukça küçük, ama sahip olduğu muhteşem manzaranın hatrına giriş ücreti bir hayli yüksek tutulmuş. Fakat adım adım çıktığınız her basamak ve harcadığınız her soluk size eşsiz güzellikte bir bir manzara ile karşılaşma imkanı veriyor bunu unutmayın.
Kaleye çıkın ve oradan uzun uzun göl manzarası izleyin. Slovenya yeşilini seyre dalıyorum önce. İşte bu yeşil Venedik'i Venedik yapmış. Slovenya ormanlarının suya dayanıklı ağaçları yine su yolları üzerinden kesilip kesilip Venedik'e taşınmış. Bütün dünyanın göz bebeği, gerçek güzelliğin sembolü lagünün incisi işte bu ormanlarla var olmuş. Ancak Slovenya yeşili hiç yok olmamış. Her kesilen olgun ağaç yerine taze bir fidan bırakmış. Slovenya Venedik'e can verirken kendisini de tazelemiş.
Kaleden manzara izlemeye devam ediyoruz. Göl kenarında birbirinden güzel kafeler ve restoranlar hemen dikkatimi çekiyor. Çıktığım yokuştan gerisingeri ineceğim ve hemen kendime göl manzaralı güzel bir ziyafet çekeceğim. Üstelik bazı restoranlarda canlı klasik
müzik de var. Bilemiyorum daha fazla ne istemek gerek şu hayattan. Bazen insan sadece teşekkür etmeli ve hayatın kendisine sunduğu güzelliklerin keyifle tadını çıkartmalı.
Gölün ortasında minicik bir ada ve ada üzerinde de yüksek merdivenleri olan bir kilise bulunuyor. O minicik adanın çokça ziyaretçisi oluyor. Çünkü kilisenin zilini çalmanın şans getirdiğine inanılıyor. Bir de elbette beyleri bekleyen zor bir görev var. Kilisenin 99 basamak olan merdivenlerinden en yukarıya eşlerini onlara olan bağlılıklarını ispatlamak için kucaklarında çıkartmaları bekleniyor. Bu küçük adanın tarih öncesi zamanlara kadar giden bir yolculuğu var. Bir zamanlar bu adada Slav mitolojisinde bereket ve aşk tanrıçası olan Ziva'yı kutsayan bir tapınak bulunuyormuş. Bu sevimli adaya gidebilmek için adına Pletna denilen yöre halkı için geleneksel olan botlara binmek gerekiyor.
Bled Gölü hemen hemen her türlü sportif faaliyet için elverişili bir ortam sunuyor. Dağcıların tırmanışa geçtikleri ilk durak yerleri de bu göl oluyor. Golf sahaları, bisiklet yollarından hızlıca geçen bisikletliler, koşucular, yürüyüşçüler, bal lıkçılar, at binicileri hepsi de orada bulunuyor. Slovenlerin yaş ortlaması 75'miş ve oldukça sakin stressiz bir yaşamları varmış. Gerçekten kıskanmamak elde değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder