Roma Günleri 1: Roma’ya gidiyorum
Minik kuzey şehirlerine alışmışım elimde harita herhangi bir vasıtaya gerek duymadan yürüyerek yeni yerler keşfetmenin keyfini sürüyorum. Ancak bu sefer işim çok zor. Kuzey’den daha aşağılara iniyorum. Başkent Roma bir haftalığına onu keşfetmem için beni bekliyor. Geçen sene Zürih’te bir kongrede tanıştığım İtalyan Profesör Salvatore Bono ile sık sık yazışıyoruz. Senenin bir bölümünü Avusturya’da bir bölümünü Roma’da geçiren hoca havalar çok ısınmadan Roma’yı görmemi tavsiye etti. Hatta bununla da kalmadı beni misafir olarak ağırlamaktan memnun olacağını söyledi. Elbette bu güzel daveti kaçırmak olmazdı. Hocaya büyük bir memnuniyetle kendisini Roma’da ziyaret edeceğimi söyledim.
Roma herkesin malumu yazları oldukça sıcak olan iklimiyle bilinir. O nedenle turistler cehennem sıcaklarına kalmadan rahatça şehri gezebilmek için bahar aylarında Roma’nın yolunu tutarlar. Ben de onlar gibi yaptım ve tam da işçi bayramı olan 1 Mayıs’ta yola çıkmaya karar verdim. Bir hafta boyunca şehri keşfetmek elbette çok güzel olacaktı; ancak bu süre boyunca da sürekli yalnız olma fikri gözüme çok sevimli görünmüyordu. Davide çalıştığı için bana eşlik edemeyecekti. Bu nedenle ben de yakın arkadaşım Kaya’ya Roma’ya benimle gelip gelemeyeceğini sormaya karar verdim. Hem Kaya Roma’yı benden daha iyi biliyor. Tecrübeli biri her zaman için işleri daha kolay hale getirecekti. Kaya da hem yeniden Roma’yı görmek hem de beni yalnız göndermemek için teklifimi kabul etti.
Roma tatili öncesi bir hafta boyunca yine yollardaydım. Bologna, Floransa, Pisa, Siena, San Gimignano, Venedik ve Verona’yı arşınladık. Oldukça yorucu ve stresli bir hafta sonrası kısık bir sesle ve sadece bir günlük dinlenmenin ardından yeniden valiz hazırlığı ve tren istasyonuna doğru evimden yarım saatlik bir yürüyüşün ardından Kaya ile bizi Roma’ya götürecek trenimize geçtik.
Kaya ile trende
Kaya ile yolculuk yapmak demek yol boyunca sürekli didişmek demektir. İlk münakaşa tren biletlerinden dolayı çıktı. Ben ekonomik bir yolculuk yapmak taraftarıydım. Haliyle altı saatlik ekonomik tren biletleri aldım. Kaya ise konforlu ve hızlı trenlere benim ödediğimin üç katını vermek taraftarıydı. Neticede iki kişi arasında demokrasi olmayacağına kanaat getirip baskı rejimiyle Kaya’yı uzun yolculuğa zorla dahil ettim. Hatta öncesinde iyice gözünü korkuttum. Trende belirli yerlerimiz olmadığını, ucuz trenlerin çok kötü koktuğunu, ineklerle, eşeklerle bile trene binilebildiğini söyledim. Elbette durum benim ona aksettiğim gibi değildi. Bologna, Floransa ve Roma arasında bir türlü bitmek bilmeyen tünellerden geçerken kulaklarımızda meydana gelen baskının verdiği rahatsızlık dışında oldukça rahat ve de sakin ama birazcık uzun bir yolculuğun ardından Roma’ya ulaştık.
Yolculuk 1 Mayıs’a denk gelince elbette aklımız Türkiye’den gelecek haberlerde kalmıştı. Bu nedenle yol boyu internetten İstanbul’daki 1 Mayıs gösterilerini takip ettik. Öte yandan Kaya eyleme katılan ailesi ve arkadaşlarından gelecek haberler için elinden telefonu düşürmüyordu. Hepimiz için 1 Mayıs meydanı diye bilinen Taksim’e girişler yasaktı. Ancak bu yasağa karşı tepkili olanlar meydana girmek için uğraş veriyorlardı. 17 yaşında bir kızın polis darbesiyle yaralanıp hastaneye kaldırıldığı haberini aldık. Gaz bombaları ve birebir çatışma hali kısacası İstanbul tam anlamıyla kaos halindeydi. Canımız sıkıldı. Bir yandan Roma’ya doğru giden trende olma sevinci, öte yandan İstanbul’da olamamanın verdiği hüzün hali...
Bundan dört yıl önce yaşadım hayatımın en sakin 1 Mayıs’ını. Venedik’te Giardini’de 30-40 kadar genç müzik eşliğinde aperatif bir şeyler içiyorlardı. Özel bir parti olduğunu düşünmüştüm; ancak yanlarından geçerken astıkları afişlerden bunun bir 1 Mayıs kutlaması olduğunu anlamıştım. O göstericiler arasında Venedik’te 1 Mayıs’ı kutladım. Etrafta tek bir polis dahi yoktu elbette. Şimdi ise Roma’ya gidiyoruz ve 1 Mayıs’ta Roma’da neler yapılır bilmemiz gerekiyor.
Roma’da 1 Mayıs kutlamaları
Roma tren istasyonu “Termine”den çıktıktan sonra Santa Maria Maggiore Kilisesine doğru yürüyüp oradan da San Giovanni in Laterano Meydanı’na gitmek gerekiyor. Çünkü Roma’da her sene 1 Mayıs’tan dolayı o meydanda konser düzenleniyor. Roma belediyesi vatandaşının konser alanına rahat gidebilmesi için akşam dörtten sonraki bütün otobüsleri bedava yapmış. Bu uygulamanın dörtten sonra olmasının sebebi ise öncesinde bütün çalışanlara tatil olan bu günün otobüs şoförleri için de tatil günü olmasıydı.
Roma’da otel arama macerası ve korkulu dolu anlarımız
Bu bizim için elbette çok da iyi bir haber değildi. Ben Profesör Salvatore Bono’nun evine geçecektim ve yakınlarda da Kaya’ya bir otel bakacaktık. Profesörün evine gidişimiz bu nedenle ertelenince öncelikle Kaya’ya uygun bir otel bakmaya karar verdik. Mademki hocanın evine yakın bir yerden otel bakamayacaktık o halde en iyisi istasyona yakın bir otel bulmaktı. Turizm ofisleri normalde böylesi durumlar için oldukça yardımcı olurlar. Ancak gittiğimiz turizm ofisinde üzerindeki yaka kartından anladığımız kadarıyla o ofiste çalıştığına kanaat getirdiğimiz bir beyefendi bizi istasyona yakın ve uygun fiyatlı bir otele yönlendirdi. Harita üzerinde de otelin yerini tarif etti.
Elimizde harita otel ararken daha biz soru sormadan bir başkası yanımıza gelip otel arayanların biz olup olmadığımızı sordu. Meğer bizden önce haberimiz otele ulaşmıştı. Oldukça eski bir binanın bir o kadar eski kapısından geçip üst kata doğru bu beyefendiyi takip ettik. Güven vermeyen bir hali vardı; ama bir gidelim bakalım ne olacak düşüncesindeydik. Otel diye bahsedilen eski ve köhne eve girer girmez son derece rahatsız edici bir kokunun etkisi altına girdik. Derken giyiminden otelcilikle hiç alakası olmayan bir bayan yanımıza elinde faturasıyla gelip oda karşılığı hemen peşin para istedi. Bayanın yanında bizi birinci kata çıkaran bey de vardı ve sonra bir başkası daha yanlarına geldi. Elbette otel bir gece değil bir dakika kalmak için dahi bize güven vermemişti. Ancak elimizde valizler birinci kata kadar çıkıp o ıssız mekanda tanımadığımız bu üç yabancı –üstelik üçü de İtalyan değildi- ile olmak çok da insana güven veren bir durum değildi. Hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. Bu nedenle bana telefon geldiğini ve öncelikle benim kalacağım mekana gitmemiz gerektiğini ve oraya daha sonra döneceğimizi söyledim. Oda için yine de ödeme yapmadan bizi göndermek istemiyorlardı anlaşılan; ama biz elimizde valizler koşar adım daha sonra görüşürüz deyip iniş merdivenlerine yönelmiştik bile. Kapıdan kendimizi dışarı attığımız zaman bu üç kişinin de hızla arkamızdan indiğini görüyorduk. O nedenle mümkün olan en hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya çalışıyorduk. Ana caddeye kadar ürkek ama hızlı adımlar attıktan sonra kendimizi bambaşka bir sokakta bulduk. Roma daha ilk baştan bende İstanbul’a gelmiş gibi bir etki yapmıştı. Anlaşılan büyük şehirde bilmeden bir iş yapmamak gerekiyordu. Roma’ya yaşayan bir arkadaşıma profesörün evinin adresini verip yakınlarda Kaya için bir otel bulmasını rica ettik. Kısa bir süre içinde otel bulundu ve saat dördü geçtikten sonra da otobüsümüze binip profesörün evine gittik. Kaya beni eve bırakıp hoca ile de ayaküstü tanıştıktan sonra oteline geçti.
Profesör Bono’nun Evi
Profesör Bono bütün hayatını akademik çalışmalarına adamış büyük bir hoca. Artık kitapları Türkiye’de de okunuyor. Bilhassa 16. Yüzyılda Akdeniz’de gerçekleşen korsanlık faaliyetleri hakkında yazdıkları bir çok araştırmacının referans olarak gösterdiği bir hoca haline gelmesini sağladı. Elbette hocanın misafiri olmak benim için oldukça anlamlıydı. 6 odalı evinin en şirin odası benim için hazırlanmıştı. Bana ait bir de banyom vardı. Benim odam da dahil evin bütün odaları hocanın kitaplarıyla doluydu. Raflar düzenli bir sıra ile yerleştirilmişti. Kendi araştırma sahası ile ilgili Türkçe kitapların sayısı da azımsanacak gibi değildi. Bir de tabi gezip gördüğü yerden de ona kalan hatıralar odamdaki Türk işi bakır sürahi gibi... Hoca masamın üzerine farklı boyutlarda bir çok Roma haritası hazırlamıştı ve bazılarına da muhakkak görmem gereken yerler diye notlar almıştı benim için. Bir hafta boyunca istediğim gibi yapmakta serbesttim. Arkadaşınla istediğin gibi gezebilirsin, uzun uzun şehri keşfedin istersen birkaç kez de birlikte çıkarız dedi hoca. Elbette ki bir hafta boyunca hocayı esir almak istemiyordum. Hele ki bitirmek üzere olduğu son kitabı üzerinde yoğun bir şekilde çalışırken.
Roma’yı ilk keşif
Akşam üstü yağmur atıştırmaya başladı. Hoca çalışmasına devam etmek üzere odasına çekildi. Bense Kaya ile şehri keşfetmek üzere yola koyuldum. Gitmeden önce bir de evin anahtarlarını almam gerekiyordu. İstediğim saatte gelmekte özgürdüm. Sadece hoca akşam 23.00 civarı uyuduğu için yanıma anahtar vermem gerekiyordu. Kapı nasıl açılır kapanır, kaç kere kilitlenir, dışarının kapısı nasıl açılır öğrendikten sonra elimde harita yola çıktım. Kaya ile bir hafta boyunca adını hep unuttuğumuz “Piazza Verbano”da buluştuk. Meydanın bu hiç de zor olmayan adı nedenle bir hafta boyunca hafızamızda yer edinemedi. Roma tatili için spor salonunda harcadığım o uzun zaman dilimlerinden feragat ettiğim için açığı çok yürüyerek gidermem gerekiyordu. Kaya şuradan bir taksiye binelim, hadi gel metroya atlayalım, otobüs geçiyor galiba dur binelim dedikçe yok Kayacım yürüyelim tıpış tıpış diyordum. Haliyle iki kişi arasında demokrasi olmuyordu ve sözünü dinleten taraf da genellikle ben oluyordum. Zaten hiç bir zorluğu yoktu. Muhtemelen on-on beş dakika içinde merkeze varmış olacaktık. Piazza Verbano’dan Via Sabino’ya oradan Via Po’ya sonra Via Salaria’ya ardından Via Piave ve son olarak Via XX Settembre’ye varmış olacaktık. Çok da zor değildi. Hem İtalyan şehirlerinde yürümek kadar kolayı da yoktu.
Fontana di Trevi
1,5 saatlik bir yürüyüşün ardından merkeze doğru vardığımızda Kaya’nın ben sana demiştim ama ah Serap ah söz dinlemezsin ki ile başlayan cümlelerine muzip bir gülümsemeyle yanıt verip bir yandan da hadi bırak gevezeliği çeşmeye gidelim çeşmeye diye tutturmuştum. İlk gün için gidilecek en uygun yer olarak “Fontano di Trevi”yi seçmiştik yani “Âşıklar Çeşmesi”ni tabii ki klasikleşen demokratik olmayan yöntemimizle. Roma denilince akla gelen belli başlı yerlerden biri işte bu çeşmedir. Günün her saati turist akınına uğrayan çeşme artık gelenek olmuşçasına ziyaretçilerinin attıkları paralarla dolup taşıyor. Çünkü rivayete göre bu çeşmeye para atanın muhakkak bir gün tekrar Roma’ya geleceğine inanılıyor. Bende elimdeki bozuklukları kendim, ailem, Davide ve arkadaşlarımın adlarını tek tek söyleyerek çeşmeye attım. En yüksek sesle söylediğim isim ise bunu yapmamı benden yıllar önce talep eden Rümaysa idi. Umarım sihirli çeşme onu da Roma’ya getirir bir gün.
Çeşme çok güzel hangi döneme ait diye acaba diye düşünüp internetten aradığımızda Michelangelo ismi ile karşılaştık. Kafalarda soru işaretleri bırakan bu bilgiyi Davide’ye sormam gerekiyordu. Davide fiziken yanımda olup rehberlik yapamasa da bana telefonda uzun uzun çeşmenin tarihçesini anlattı. 1732’de başlayan inşaatı 1751’de biten çeşmenin dolayısıyla büyük üstad Michelangelo’ya ait olmasına imkan yoktu. Eserin sahibi ise Nicola Salvi idi. Çeşmenin karşısına geçip şöyle uzun uzun tadını çıkartmak elbette mümkün değildi. Hava yağmurlu olmasına rağmen çeşmenin etrafı turistlerden geçilmiyordu. O nedenle çeşmeden ayrılıp Roma’ya yaşayan gazeteci arkadaşımız Gülşah Çeliker ile buluşmak üzere turistlerin dolaştıkları bölgelerden uzaklaşıp şehirde yaşayanların mekanlarına doğru yola çıkıyoruz. Gülşah bizi Via Cavour ile Via dei Serpenti’nin kesiştiği noktada Monti’de bekliyordu. Monti oldukça şirin ve turist gürültüsünden uzakta şehrin tadını çıkartmak için oldukça güzel bir yer. Orada bir bara oturup birkaç saat tarih sohbeti yapmak üçümüz için de oldukça keyifliydi. Dönüş yolu için elbette bir vasıta bulmak çok mümkün değildi. O nedenle Kaya yürüyüş yolunda benimle didişmedi. Yağmur hızını arttırdığı için dönüş yolunu haritadan takip etmek zorlaşmıştı. Bu nedenle telefondan navigasyon yardımı ile geri dönüşü mümkün olan en kısa şekilde yaptık.
Roma’da sokak, yol, cadde ve meydan isimleri o kadar düzenli yerleştirilmiş ki elinizde harita yürürken kaybolmak neredeyse imkansız hale geliyor. Uzun caddelerin sonunda her biri birbirinden güzel ve eğlenceli meydanlar sizi adeta kucaklıyor. Çoğu meydan trafiğe kapalı olduğu için yayalar için buralar gerçekten nefes alma mekanlarına dönüşüyor. Her meydanın birbirinden güzel kiliseleri var. Roma eşsiz yapıları ve sayılarının 500’ün üzerinde olduğu söylenen kiliseleri ile İtalya’da bu anlamda en önde gelmekte.
İlk gün izlenimleri
- İlk gün için toplam dört saat boyunca aralıksız yürüdük ve şehrin birkaç noktasında bulunma imkanı elde ettik.
- Roma’ya haddinden fazla araba var ve şehrin oldukça yoğun gergin bir trafiği var.
- Turizm konusunda oldukça önde ama her yıl haddinden fazla sayıda turisti ağırladığı için tarihsel mekanları huzurla uzun uzun gezme imkanı bulmak çok mümkün değil.
- Bahar mevsimi yağışlı olup soğuk olmadığı için şehrin yürüyüş yapmaya oldukça elverişli bir havası var.
- Merkezde gece hayatı oldukça renkli; ancak merkezden uzaklaştıkça yollar oldukça tenhalaşıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder